Geçen hafta kürtaj ile ilgili siyasi ve yasal süreci konuşmuştuk. Bu hafta ise gerçek bir olayı sizlere isimleri değiştererek anlatacağım.
Kürtaj olan kadınlar anlatıyor…
Bölüm 1: Test.
Emel, 21 yaşında üniversite öğrencisi. Devletten ona burs çıkmadığından dolayı özel bir şirkette hem çalışıyor, hem de okuyor. Partneri ile üç yıllık uzun bir ilişkisi var. Sağlıklı bir genç kadın.
“Hamile olduğunu nasıl anladın Emel?” diye sorarak başlıyoruz ve o da hakkını savunmak istememe rağmen bana bile çekine çekine anlatmaya başlıyor…
“İlk başta iki hafta reglim gecikti. Normalde sağlıklı bir döngüye sahibim ancak bunu mevsim değişikliğine, beslenmeme, kullandığım korunma yöntemlerine falan bağladım. Daha sonra bir hafta daha. Normal değildi bu benim için. Yine de bekledim. Sonrasında kendimde bedensel ve ruhsal değişimleri de farkedince ne kadar buna ihtimal de vermesem ‘negatif’ çıkması gereken bir test sonucu ile içimi rahatlatmak istedim.”
Aslında kaçıyor o ihtimalden insan. Başına gelebilecek en kötü şey olduğunu düşünüyor, en başından basit bir idrar testi almanın bile bir felaket olduğunu düşünüyor. Sahi, bu korkunun suçlusu kim?
Bu ona bunun eğitimini veren veya öylesine vermiş gibi yapan sistem olabilir mi bunun suçlusu? Konuşmayı ayıp sayan ailesi, yasak sayan toplum baskısı, ona bunu sormayı günah sayan zihniyetler olamaz mı?
Gerçekten bunun suçlusu Emel diyebilir misiniz? Yoksa onu bu ayıp yasak günah üçgenine hapseden sistem ve toplum mu?
Devam ediyor…
“İş yerimden birkaç dakika izin alarak eczaneye gittim. Yalnız, gidiyordum da ne diyecektim? Hamile olabilirim, bir gebelik testi mi istiyorum diyecektim? Evli olmayan bir genç kızın bunu istemesi dünyanın en anormal durumuymuş gibi acaba eczacı ne düşünecekti?
O eczaneye yalnız girmedim. Benimle birlikte zihnime üzerimde işlenmiş tüm ayıplar da girdi.”
Bölüm 2: Pozitif!
“Eczacıya sesim titreye titreye durumu anlatınca, aslında korkulacak ve çekinecek hiçbir durum olmadığını anladım. O kadar tatlı ve rahatlatıcı konuşuyordu ki, tüm kaygılarımı bir kenara bırakarak onun ‘korunma haplarına rağmen hamile kalman çok düşük bir ihtimal’ onayını aldıktan sonra biraz daha rahatlayarak testi alıp çıktım. O kadar rahatlamıştım ki, akşam saatlerine dek testi yapmaya gerek duymadım. Yine de akşam olunca negatif çıkacak bir sonuca daha ihtiyacım olduğundan yapmak istedim. İş çıkışıma yakın, iş yerimde yaptım.
Olur da evde yaparsam ve ailem görürse başıma neler gelirdi? Düşünemiyorum!
Test bir çizgi oldu… sonra üç dakika içinde ikinci çizgi.”
“Ne hissettin Emel?” diye soruyorum:
“Dünyanın en büyük felaketi benim başıma gelmişti sanki. Ne hissettiğimi anlatamıyorum ama iki duygu ile tarif etmem gerekirse en büyüğü korku ve kaygıydı. Başıma neler gelir, ailem bana neler yapar, patronum duyarsa beni işten atar mı? Peki ya partnerim? Sanki sadece benim başıma gelebilirmiş gibi çaresiz, yalnız ve rezil hissettim. Bunları başkası söylese ona çok kızardım ancak bunu kendime o an ben yapıyordum.”
Rezil hissetmiş… ve yalnız… oysa ne yalnızdı Emel, ne de rezil olmuştu. O sadece bu konu hakkında eğitimsizdi, hepsi bu.
Bölüm 3: Düşüncelerin yarattığı darağacı.
“Eve nasıl gittim, kendimi yatağa nasıl attım bilmiyorum. Bir yandan üzüntü bile yaşamaya korkuyordum sanki ailem yüzüme bakınca anlayacakmış gibi… halim yoktu. Yorgun hissediyordum. Düşüncelerim ve korkularım beni çok yormuştu. Ne yapacağımı asla bilmiyordum, nereden başlayacağım konusunda bir fikrim yoktu. Ölmeyi istedim. Eğer biraz halim olsaydı kendimi o pencereden atabilirdim. Ama kalkamadım. Kalkabilseydim yapardım. Bir de diğer yandan ölürsem ailem ve çevrem hamile olduğumu öğrendiklerinde, ölümü kabul ederler miydi? Acaba ölüme saygıları olur muydu? Bunu düşündüm. Bir çaresi varsa ölmeden ulaşacaktım ve en azından ölürsem, ölüme saygı kaybettirmeyecektim. Beni biraz da bu düşünce intihardan kurtardı.”
Peki ya düşüncelerinin darağacından kurtaramadığı kadınlar? Haksız değildi Emel, eğer ölürse ölüsüne saygı duymayacak çok insan vardı. Bunlar bu coğrafyada olan şeyler değil miydi zaten, duymuyor muyuz? Sonra arkalarından bir de ‘cehenneme gitsin!’ diyerek Tanrı olup haklarında kararı biz vermiyor muyuz?
Hikayenin gerisi haftaya…