Propagandanın en çok yapıldığı ama en az hissettirildiği zamanda yaşıyoruz.
O eski posterler, bildiriler, filmler pek işe yaramıyor artık. Fikir yaratmak ya da fikri değiştirmek istenilen kişi bunu fark edince o kişiyi kaybediyorsunuz.
Propaganda artık bilinçaltı mesajları, bir içeriğin çok derinine gömülmüş küçük işaretler ile yapılıyor.
Dizinin kurgu oluşunun bu kadar göze batması izleyiciyi hemen itiyor. Bu diziyle kendi kendimizi bile kandıramayız.
Propagandanın başarılı olup olmadığını şu sorunun cevabını vererek anlayabiliriz; Kıbrıslı Rumlar bu diziyi izleyerek “Aman biz neler yapmışız?!” diyecek mi?
İki mücahit torunu olan benim de aynı dönemleri anlatan bir dizi hayalim vardı. Üstünde çok düşündüm ama sanırım sadece bir defa, sevgili Mustafa Fırat yeğenim ile bir çay muhabbetinde dile getirdim.
Buyurun, sizinle de paylaşayım;
Kıbrıslı Rum, Kıbrıslı Türk, Yunan ve Türk tarihçilerden oluşan bir yazar ekibi istiyordum. Hatta yönetmenlerin bile bir Kıbrıslı Türk, bir Kıbrıslı Rum olduğu 10 bölümlük, Netflix’te yayınlanacak bir dizi hayal ediyordum.
Ben haklı olduğumuzu, yaşadığımız mağduriyetleri biliyorum. Herhangi bir tarihçinin de bu dönemleri çalışıp mağduriyetlerimizi göz ardı edemeyeceğinden eminim. Hele ki bütçe bizim bütçemiz ise, bu konuda hiç dert etmiyorum.
Peki hangisi Kıbrıslı Rumları, izleyen Avrupalıları daha çok etkilerdi?
Yapılan dizi mi, yoksa hazırlığında kendi tarihçilerinin de bulunduğu, belgelere ve o dönemi yaşayanların ifadelerine dayanan bir dizi mi?
Cevabı size bırakıyorum.
Ha, bu dizi nasıl çekecektik diye soruyorsanız, ben iddia ediyorum ki bu bütçe ile hayalini kurduğum belgesel/diziyi Netfix’e ücretsiz verirdik…