KKTC deyince aklınıza gelen ilk kelime muhakkak torpil olur. Torpil olmadan nefes dahi almanız mümkün değildir.
Hatta öyle ki, pandemi döneminde kesin olan kurallara rağmen “bakanlıkta tanıdık” varsa o kurallar sizin için geçersiz hale gelebiliyor. Eğer bir işinizi olması gerektiği gibi yapmaya çalışırsanız da size anında “enayi” damgası basılıyor.
Öyle ya işinizi dürüstçe yapmanızı enayilik olarak değerlendiriyorlar.
Torpiliniz yoksa iş bulamazsınız. Torpiliniz yoksa devlet dairelerinde olan bir işinizi halletmeniz bayağı uzun sürebilir. Aslında torpiliniz olmadan hiçbir şey yapamazsınız.
Yıllarca çalışır emek verirsiniz sonra aniden biri çıkar araya bir “tanıdık” koyar ve sizin yıllarca çalışıp elde ettiğiniz başarınızı, emeğinizi yerle bir eder.
Bir yetkili çıkıp “vefa borcum vardı atadım” diyebilir. Bu da çok normal(!) karşılanır.
Burada vefa borcu emekten çok daha önemli görülür. Üstelik “yetkili” kişi olduğu için istediği her şeyi yapmakta serbest olduğu düşünülür. Çıkıp da biri hesap sormaz.
Bir başka yetkili çıkıp dünürünü atayabilir. Dünürü sonuçta onu atamayıp da genç birini mi işe alacak? Gençler bir dursun önce eş, dost, akraba işe alınacak.
Böyle dedim diye gençlerin işe alınmadığını düşünmeyin sakın. Babanız veya anneniz bir siyasiyse veya başta olan partinin yandaşı iseniz çok güzel işe alınırsınız hatta öyle bir makama getirilirsiniz ki aklınız şaşar.
Saltanat sürercesine bazı makamlar babadan oğula da geçebilir. Ve hiç kimsenin çıkıp bir şey dememesinin sebebinin yönetimdekilerin Osmanlı İmparatorluğu dönemine duyduğu “hayranlıktan” olduğunu düşünüyorum.
KKTC’de siyasilerin çocuğu olmayan, fikirlerini mevki ve para uğruna satmayan, bir yetkilinin vefa borcu olmayan insanların iş bulması zordur.
KKTC’de torpiller, vefa borçları ve saltanatlar bitmez. Her an her saniye bir yenisi eklenir. Dedim ya vefa borcu sizin emeğinizden çok daha önemlidir.