18 Nisan 2021 tarihinde dünyaya, özellikle de Avrupa futboluna Avrupa Süper Ligi bombası düştü, sadece birkaç gün gündemde kalsa da, Avrupa futbolunu yakından takip edenler için pek sürpriz olmasa da, düşündürücü tarafları var…
Avrupa futbolunun en önde gelen İngiliz, İspanyol ve İtalyan kulüpleri, toplamda 12 kulüp, ülke federasyonlarının bağlı olduğu UEFA ve UEFA’nın en önemli turnuvası olan Şampiyonlar Ligi’ne katılmak yerine kendi aralarında bir lig kurarak tüm organizasyonu kendilerinin yapacağı bir oluşumu duyurdu. Bu şekilde Avrupa’nın en önemli takımları kendilerine göre daha zayıf olan takımlar ile maç yapmak yerine kendi aralarında maç yapacak, milyonlarca futbol taraftarının bu maçlara olacak ilgisi sayesinde, yayın hakları, sponsorluk gibi gelirler tavan yapacaktı..
Bu oluşuma olumlu bakan paydaş ve bireyler olsa da genelde hem taraftarlardan hem de UEFA FIFA gibi kuruluşlardan ve takımların bağlı olduğu ulusal federasyonlardan ciddi tepkiler, hatta tehditler geldi, oluşumun parçası olan takımların Şampiyonlar Ligi’nden men edilmesi, kazandıkları şampiyonlukların geri alınması ve oyuncuların Dünya Kupası’nda yer alamaması en çok akılda kalanlardan…
En büyük tepki belki de futbolun beşiği İngiltere’den geldi, birçok taraftar, Garry Neville gibi ülke futbolunda yer etmiş eski futbolcular bu oluşumun futbolun doğasına aykırı olduğu, böyle bir oluşumun futbolu öldüreceği öne sürüldü, katılacağını açıklayan takımlar taraftarlar tarafından protesto edildi, ligdeki tüm takımların kaptanları toplandı, örneğin Liverpool kulübünde futbolcular bu lige karşı olduklarına dair ortak açıklamalar yaptılar..
Neden Avrupa Süper Ligi diye sorulduğunda, daha fazla para argümanının ötesine pek fazla gidilemedi, sadece turnuvaya katılım parası olarak 150 milyon Euro, toplamda 4 milyar Euro’yu bulacak ABD bazlı J.P Morgan şirketi tarafından sağlanacak fonlardan bahsedildi ve pandeminin de etkisiyle önemli borçları bulunan kulüplerin kurtuluşunun ancak bu şekilde sağlanacak gelirler olduğu öne sürüldü…
Ancak, iki gün içerisinde, baskılara ve tepkilere dayanamayan İngiliz kulüpleri Süper Lig’den çekildiklerini açıkladı, diğer kulüpler çekimser kaldı ve Avrupa Süper Ligi başlamadan bitti ya da şimdilik rafa kalktı. Buna rağmen kulüplerin Süper Lig’e katılacağı için taahhüt verdiği, uyulmaması halinde tazminat ödeyeceği iddia ediliyor…
Kulüplerin bu kararlarından vazgeçmesi milyonlarca futbol taraftarını mutlu etse de, hatta futbolseverlerin bir zaferi olarak görülse de, acaba gerçekten öyle mi? Endüstriyelleşme altında futbol, büyük paraların aklanabildiği, bahis şirketlerinin maç sonuçlarının manipüle edebildiği, UEFA ve FIFA gibi kuruluşlarda yapılan yolsuzlukların artık gizlenemediği, taraftarın taraftar değil de müşteri, tüketici haline getirildiği bir sektör haline gelmemiş miydi?
Tüm bunları düşününce 12 kulübün mevcut sisteme karşı yaptığı başkaldırı bir devrim hareketi olarak görülemez mi? Cevap muhtemelen hayır, ama futbol gibi bir zamanlar güzel ve masum olan bir kültürü, bir yaşam tarzını başka alışkanlıklarımızda olduğu gibi tüketerek hayatımıza devam ediyoruz. O tüketmekte olduğumuz futbolun tüm paydaşları paranın esaretine düşmüş durumda ve mümkünse bu yapının eski haline dönemese de daha doğal, daha az istismar edilen bir hale getirilmesi gerek.
Bize gelince, gerçek şu ki ,neredeyse 50 yıldır Kıbrıs için hala federal çözüm mü iki devletli çözüm mü diye tartışırken, yaşadığımız topraklar içerisinde en önemli sorunlar arasında yer almasa da yıllardır CONIFA Dünya Kupası’nın ötesinde temsil edilemiyoruz, bırakın uluslararası bir turnuvaya katılmayı, hazırlık maçı bile (denedik, yapamadık) yapamıyoruz. Modern futbol masumiyetini yitirse de, hala en fazla sayıda taraftarı olan bu spor dalı ülke, kültür ve takım tanıtımı için de etkili bir araç, toplum olarak bundan mahrum olmak/ edilmek son derece üzücü…