Akıncı, Birgün Gazetesi’ne verdiği röportajdan bir kesiti sosyal medya hesabında paylaştı.
4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın paylaşımı şu şekilde:
Birgün gazetesinin sorularına aynen yayımlanmak kaydı ile verdiğim cevap aşağıdaki gibidir:
‘Sedat Peker’in itirafları ve sonrasında kardeşi Atilla Peker’in daha somut olarak olayı anlatması Kutlu Adalı cinayetinin yeniden gündeme gelmesini sağladı. Bu cinayet, işlendiği andan itibaren hemen herkes tarafından siyasi bir cinayet olarak algılanmış, merhum Kutlu Adalı’nın belirttiği görüş ve düşünceler nedeniyle katledildiği düşünülmüş ve bu cinayetin ardında Türkiye’nin derin devletinin olduğu kanaati hakim olmuştu. Dolayısıyla, Kıbrıslı Türklerin hemen hiçbiri bu işin altında Rumların olduğunu hiçbir zaman düşünmedi. Bunu bir tek seslendiren dönemin Cumhurbaşkanı Sn. Denktaş oldu. Şimdilerde de herhalde, yine ondan esinlenerek, eskiden burada görev yapmış bazı emekli komutanların aynı imada bulunduklarını görüyoruz. Buna inanacak bir Allahın kulu bulunmaz. Dolayısıyla yapılan bu itiraflardan ve bu itiraflarda ifade edilen somut isimler belirtildikten sonra, elbette bu olayın üzerine yeniden gidilmeli ve bu cinayet aydınlanmalıdır. Bu somut ifadeler ve somut isimler ortaya çıktıktan sonra bile konuyu yine kapatma yönüne gitmek, kabul edilebilecek bir durum olamaz.
Bunun yanında, Kuzey Kıbrıs’ın bir takım kirli ilişkilerin yer aldığı bir yer haline dönüşmesi Kıbrıs Türk Halkına yapılan en büyük kötülüktür. Kumarhane-bet ofisi-gece kulüpleri Kıbrıs Türk toplumunun turizmi ve kalkınması için gerekli olan araçlar değildir. Kuzey Kıbrıs iklimi, tarihi ve kültürel varlıkları, güzel ve bakir sahilleri, Akdeniz mutfağı ve doğal güzellikleri ile gerçek anlamda bir turizm cenneti olabilecek potansiyele sahiptir. Kumarhane ve gece kulüplerinin ön planda olduğu yerlerde uyuşturucu, kara para aklama ve mafya ilişkilerinin de gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Halil Falyalı ismiyle ile ilgili olarak da şunu söyleyebilirim; bu kişi iç siyasetimizde sürekli olarak UBP yönetiminin en üst kademeleri ile birlikte anılan bir isim olmuştur. Her düzeydeki seçimlerde UBP’yi tüm maddi imkanlarıyla desteklediği herkesçe bilinmektedir. Söz konusu kişiyle 45 yıllık siyasi hayatımda herhangi bir ilgim ve ilişkim olmamıştır. Bunun ötesinde çeşitli kirli ve yasadışı ilişkilerin Halil Falyalı ismiyle de bağlantılı olduğu yönünde iddiaların olduğu bilinmektedir. Ne var ki bu konuda daha ileri bir şey söylemek ya da adım atabilmek için en azından benim elimde herhangi bir veri olmadığını ifade etmek isterim. Elimde yeterli bilgi ve belge olmadan herhangi bir konuda kesin ifadede bulunmak hiçbir dönemde siyaset tarzım olmamıştır. Ancak şunu da ifade etmek isterim ki elde yeterli bilgi belge olduğu taktirde söz konusu kişi veya herhangi başka birinin korunması asla söz konusu olmamalı. Koruyucu zırh bu veya benzeri kişiler için değil toplum için gereklidir. Bu bağlamda tıpkı Kutlu Adalı cinayetinde olduğu gibi bu konuda da daha somut bilgi ve belge söz konusuysa bunların da ortaya çıkıp adalete intikal ettirilmesi zorunludur.
AKP iktidarının, neredeyse Türkiye devletinin tüm kurumlarını devreye sokarak Cumhurbaşkanı seçimlerine müdahale ettiği bir gerçektir. Üstelik bu durum KKTC’nin ayrı bağımsız egemen devlet olarak tanınması talebinin yapıldığı bir dönemde yaşanmıştır. Lefkoşa’daki TC Büyükelçiliği bir seçim karargahı olarak kullanılmıştır. Türkiye’yi bugün yönetenlerin gözünde Kuzey Kıbrıs bir vilayetten öte bir yer değildir. Tüm tavırlar, eylemler ve söylemler bu yöndedir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra hükümet partisinin kurultayına yapılan müdahale ve bilahare KKTC yargısına yönelik alınan tavır bunun son zamanlardaki somut kanıtlarıdır. Kuzey Kıbrıs’ın bir çözüm çerçevesinde federal bir yapıya kavuşması ve uluslararası hukuğun içinde yer alması istenmemektedir. İzlenen nüfus politikasıyla da vilayetleştirme siyasetinin alt yapısı oluşturulmaktadır. Ne yazık ki Rum tarafında izlenen hakim siyaset de bu gelişmelere yardımcı olmaktadır”